ÜLKE ŞEHİTLERİNE AĞLARKEN NEDEN YAS İLAN EDİLMEDİ?
Yazının Giriş Tarihi: 17.11.2025 09:09
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.11.2025 09:09
Milletler tarihi, zaferlerin görkemi kadar, vatan savunmasında verilen büyük kayıpların acısıyla da yoğrulur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana geçen süreçte, birlik ve beraberliğin en ağır sınavları, şehitlerimizin aziz kanlarıyla yazılmıştır. Son dönemde yaşanan elim olaylar silsilesi, yirmi kahraman evladımızı ebediyete uğurlamamızla sonuçlanmış, bu acı kayıp, millet vicdanında derin yaralar açmıştır. "20 Şehidimize hep beraber ağladık" ulusal yasa, ortak keder ve sarsılmaz dayanışmanın veciz bir ifadesidir. Bu kolektif yas süreci, Türkiye’nin kültürel ve sosyolojik kodlarında vatan sevgisinin ne denli merkezi bir role sahip olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Şehitlik, İslam kültüründe ve Türk milletinin manevi dünyasında en yüce mertebelerden biri olarak kabul edilir. Vatanı, milleti, bayrağı veya inancı uğruna canını feda eden bireyler, sadece ailelerinin değil, tüm bir milletin emaneti haline gelirler. Yirmi şehidin kaybı, sadece askeri bir kayıp değil, aynı zamanda geleceğe yönelik umutların ve aile yuvalarının trajik bir şekilde bölünmesidir. Bu tür büyük kayıplar karşısında toplumun gösterdiği tepki, o toplumun karakterini belirler. Türkiye, bu tür kriz anlarında gösterdiği ulusal birlik ruhuyla tanınır. Cenaze törenlerinin kalabalığı, siyasî görüş farklılıklarının bir anlığına askıya alınması ve herkesin aynı acıyı paylaşması, bu kolektif ruhun en somut göstergeleridir.
Ağlamak, sadece bir duygusal boşalma biçimi değil, aynı zamanda empati kurma ve toplumsal bağları güçlendirme aracıdır. Yirmi şehit için tutulan yas, farklı şehirlerde, farklı sosyal sınıflardan gelen insanların aynı ortak paydada buluştuğunu gösterir. ortak üzüntü, ulusun tek bir vücut halinde hareket edebildiğinin kanıtıdır. Bu tür olaylar, milli kimliğin en hassas noktalarına dokunur ve bireysel acıları ulusal bir dava bilincine dönüştürür. Şehit ailelerine yönelik gösterilen ilgi ve destek, bu dayanışmanın pratiğe dökülmüş halidir; yetim kalan çocuklara, dul kalan eşlere ve geride kalan yaşlılara toplumsal sorumluluğun üstlenilmesidir.
Bu yirmi şehidin anısı, terörle mücadelenin maliyetini ve sürekliliğini hatırlatır. Şehitlerimiz, ülkenin bölünmez bütünlüğünü koruma adına verilen amansız mücadelenin bedelini ödemişlerdir. Onların fedakârlıkları, sadece geçmişi değil, aynı zamanda bugünü ve geleceği de şekillendirir. Ancak, yirmi şehidimizin kaybıyla birlikte sergilenen ortak yas ve artan kararlılık, terörün hedeflerine ulaşamadığının en açık delilidir. Her şehit, aslında teröre karşı verilen mücadelede yeni bir motivasyon kaynağı yaratır.
Akademik bir perspektiften bakıldığında, kolektif yas süreçleri, toplumsal hafızanın inşasında kritik bir işleve sahiptir. Şehitlerin hikayelerinin anlatılması, yeni nesillere vatan sevgisinin ve görev bilincinin aktarılması demektir. Bu anlatılar, resmi tarih yazımının ötesine geçerek, halkın duygusal belleğinde yer edinir. Anıtlar, şehitlikler ve yıldönümleri, bu belleği canlı tutan mekânlar ve ritüellerdir. Yirmi şehidimizin isimleri, bu kutsal zincirin son halkaları olarak tarihe not düşülmüştür ve onların hatırası, toplumsal hafızanın tazelenme mekanizmalarını harekete geçirir.
Ancak bu ortak yas sürecinin, siyasi kutuplaşmaların gölgesinde kalmaması da büyük önem taşır. Acının evrensel olması, siyasi söylemin de bu evrenselliği korumasını gerektirir. Ne yazık ki, ulusal travmalar bazen siyasi malzeme olarak kullanılma riski taşır. Bu nedenle, "hep beraber ağladık" vurgusu, kutuplaşmanın üstünde birleştirici bir değer olarak kalmalıdır. Şehitlerimizin tamamı, devletin bekası ve onlara duyulan saygı, parti rozetlerinden bağımsız olmalıdır.
Diğer yandan Eleştirilerin odağında, ise yabancı liderler için yas ilanları var.
Suudi Kralı Abdullah'ın ölümü (2015): 1 gün yas.
Papa II. Jean Paul'ün ölümü (2005): Yas.
İran lideri Humeyni'nin ölümü (1989): Yas.
Bunlar diplomatik jestler olarak görülürken, şehitler için aynı uygulamanın olmaması "vicdansızlık" diye nitelendiriliyor. Ancak resmi yas kararı hiç bir şekilde yok; cenaze törenleri ve anma etkinlikleri bitti..
Hükümet, taziye mesajları yayınladı ve soruşturmayı sürdürüyor. Kamuoyundaki tartışma, milletin ortak acısını yansıtıyor şehitlerimizi anmak için yas değil, dua ve vefa yeter gibi görünüyor..
Sonuç olarak, yirmi şehidimize duyulan ortak keder, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşı olan sarsılmaz vatan sevgisinin ve ulusal dayanışmanın güncel bir göstergesidir. Bu acı, toplumun katmanlarını bir araya getirmiş, ortak bir vicdan oluşturmuştur. Bu kolektif ağlayış, sadece bir anlık duygusal tepki değil, aynı zamanda şehitlerimizin aziz hatırasına sahip çıkma ve gelecekte benzer fedakârlıkların yapılmasını gerektirecek tehlikelere karşı uyanık olma sözüdür. Millet, bu zorlu sınavda bir kez daha göstermiştir ki, en derin yaralarını bile birbirine kenetlenerek sarmayı bilen, vatanı uğruna her türlü zorluğa göğüs germeye hazır bir topluluktur. Bu birlik ruhu devam ettikçe, şehitlerimizin emaneti olan vatanımızın bekası da güvence altında olacaktır.
Buradan tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine sabır diliyorum. Vatan sağ olsun, bu vatan sizlere minnettardır.
ERKAN SEZGİN
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Erkan Sezgin
ÜLKE ŞEHİTLERİNE AĞLARKEN NEDEN YAS İLAN EDİLMEDİ?
Milletler tarihi, zaferlerin görkemi kadar, vatan savunmasında verilen büyük kayıpların acısıyla da yoğrulur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana geçen süreçte, birlik ve beraberliğin en ağır sınavları, şehitlerimizin aziz kanlarıyla yazılmıştır. Son dönemde yaşanan elim olaylar silsilesi, yirmi kahraman evladımızı ebediyete uğurlamamızla sonuçlanmış, bu acı kayıp, millet vicdanında derin yaralar açmıştır. "20 Şehidimize hep beraber ağladık" ulusal yasa, ortak keder ve sarsılmaz dayanışmanın veciz bir ifadesidir. Bu kolektif yas süreci, Türkiye’nin kültürel ve sosyolojik kodlarında vatan sevgisinin ne denli merkezi bir role sahip olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Şehitlik, İslam kültüründe ve Türk milletinin manevi dünyasında en yüce mertebelerden biri olarak kabul edilir. Vatanı, milleti, bayrağı veya inancı uğruna canını feda eden bireyler, sadece ailelerinin değil, tüm bir milletin emaneti haline gelirler. Yirmi şehidin kaybı, sadece askeri bir kayıp değil, aynı zamanda geleceğe yönelik umutların ve aile yuvalarının trajik bir şekilde bölünmesidir. Bu tür büyük kayıplar karşısında toplumun gösterdiği tepki, o toplumun karakterini belirler. Türkiye, bu tür kriz anlarında gösterdiği ulusal birlik ruhuyla tanınır. Cenaze törenlerinin kalabalığı, siyasî görüş farklılıklarının bir anlığına askıya alınması ve herkesin aynı acıyı paylaşması, bu kolektif ruhun en somut göstergeleridir.
Ağlamak, sadece bir duygusal boşalma biçimi değil, aynı zamanda empati kurma ve toplumsal bağları güçlendirme aracıdır. Yirmi şehit için tutulan yas, farklı şehirlerde, farklı sosyal sınıflardan gelen insanların aynı ortak paydada buluştuğunu gösterir. ortak üzüntü, ulusun tek bir vücut halinde hareket edebildiğinin kanıtıdır. Bu tür olaylar, milli kimliğin en hassas noktalarına dokunur ve bireysel acıları ulusal bir dava bilincine dönüştürür. Şehit ailelerine yönelik gösterilen ilgi ve destek, bu dayanışmanın pratiğe dökülmüş halidir; yetim kalan çocuklara, dul kalan eşlere ve geride kalan yaşlılara toplumsal sorumluluğun üstlenilmesidir.
Bu yirmi şehidin anısı, terörle mücadelenin maliyetini ve sürekliliğini hatırlatır. Şehitlerimiz, ülkenin bölünmez bütünlüğünü koruma adına verilen amansız mücadelenin bedelini ödemişlerdir. Onların fedakârlıkları, sadece geçmişi değil, aynı zamanda bugünü ve geleceği de şekillendirir. Ancak, yirmi şehidimizin kaybıyla birlikte sergilenen ortak yas ve artan kararlılık, terörün hedeflerine ulaşamadığının en açık delilidir. Her şehit, aslında teröre karşı verilen mücadelede yeni bir motivasyon kaynağı yaratır.
Akademik bir perspektiften bakıldığında, kolektif yas süreçleri, toplumsal hafızanın inşasında kritik bir işleve sahiptir. Şehitlerin hikayelerinin anlatılması, yeni nesillere vatan sevgisinin ve görev bilincinin aktarılması demektir. Bu anlatılar, resmi tarih yazımının ötesine geçerek, halkın duygusal belleğinde yer edinir. Anıtlar, şehitlikler ve yıldönümleri, bu belleği canlı tutan mekânlar ve ritüellerdir. Yirmi şehidimizin isimleri, bu kutsal zincirin son halkaları olarak tarihe not düşülmüştür ve onların hatırası, toplumsal hafızanın tazelenme mekanizmalarını harekete geçirir.
Ancak bu ortak yas sürecinin, siyasi kutuplaşmaların gölgesinde kalmaması da büyük önem taşır. Acının evrensel olması, siyasi söylemin de bu evrenselliği korumasını gerektirir. Ne yazık ki, ulusal travmalar bazen siyasi malzeme olarak kullanılma riski taşır. Bu nedenle, "hep beraber ağladık" vurgusu, kutuplaşmanın üstünde birleştirici bir değer olarak kalmalıdır. Şehitlerimizin tamamı, devletin bekası ve onlara duyulan saygı, parti rozetlerinden bağımsız olmalıdır.
Diğer yandan Eleştirilerin odağında, ise yabancı liderler için yas ilanları var.
Suudi Kralı Abdullah'ın ölümü (2015): 1 gün yas.
Papa II. Jean Paul'ün ölümü (2005): Yas.
İran lideri Humeyni'nin ölümü (1989): Yas.
Bunlar diplomatik jestler olarak görülürken, şehitler için aynı uygulamanın olmaması "vicdansızlık" diye nitelendiriliyor. Ancak resmi yas kararı hiç bir şekilde yok; cenaze törenleri ve anma etkinlikleri bitti..
Hükümet, taziye mesajları yayınladı ve soruşturmayı sürdürüyor. Kamuoyundaki tartışma, milletin ortak acısını yansıtıyor şehitlerimizi anmak için yas değil, dua ve vefa yeter gibi görünüyor..
Sonuç olarak, yirmi şehidimize duyulan ortak keder, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşı olan sarsılmaz vatan sevgisinin ve ulusal dayanışmanın güncel bir göstergesidir. Bu acı, toplumun katmanlarını bir araya getirmiş, ortak bir vicdan oluşturmuştur. Bu kolektif ağlayış, sadece bir anlık duygusal tepki değil, aynı zamanda şehitlerimizin aziz hatırasına sahip çıkma ve gelecekte benzer fedakârlıkların yapılmasını gerektirecek tehlikelere karşı uyanık olma sözüdür. Millet, bu zorlu sınavda bir kez daha göstermiştir ki, en derin yaralarını bile birbirine kenetlenerek sarmayı bilen, vatanı uğruna her türlü zorluğa göğüs germeye hazır bir topluluktur. Bu birlik ruhu devam ettikçe, şehitlerimizin emaneti olan vatanımızın bekası da güvence altında olacaktır.
Buradan tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine sabır diliyorum. Vatan sağ olsun, bu vatan sizlere minnettardır.
ERKAN SEZGİN